Voynich El yazmasını tercüme ettiğimi iddia ediyorum
Kutlu Kaan > Yesterday, 07:53 PM
VOYNİCH EL YAZMASI TÜRKÇE OLABİLİR Mİ?
Yüzyıllardır kriptografların, dilbilimcilerin ve tarihçilerin aklını kurcalayan bir sır var: Voynich el yazması. 15. yüzyılın başlarına, tam olarak 1404-1438 arasına tarihlenen bu 240 sayfalık gizemli metin , günümüzde Yale Üniversitesi Beinecke Nadir Kitaplar ve El Yazmaları Kütüphanesi'nde korunmaktadır. 240 sayfa diyoruz, ancak bazı sayfaların eksik olduğu da düşünülüyor. Metnin büyük çoğunluğu, soldan sağa doğru akan, kimliği belirsiz bir alfabe ile kaleme alınmış.
Bu alfabenin yapısı da en az içeriği kadar ilginçtir. Harflerin çoğu bir veya iki basit kalem darbesinden ibaret görünmektedir. Uzmanlar arasında hangi karakterlerin ayrı harf sayılıp sayılmayacağı konusunda tam bir fikir birliği olmasa da, yaklaşık 20-25 harflik bir setin metnin neredeyse tamamını açıkladığı düşünülüyor ; bunun dışında kalan birkaç düzine karakter ise metinde yalnızca bir veya iki kez karşımıza çıkıyor. Metinde belirgin bir noktalama işareti de bulunmuyor. Bu bilmeceyi çözebilmek, en azından üzerine çalışılabilir hale getirebilmek için, Voynich karakterlerini Latin harfleriyle eşleştiren Genişletilebilir Voynich Alfabesi (EVA) gibi çeşitli transkripsiyon sistemleri oluşturulmuştur.
Peki, bu esrarengiz metin neden Türkçe olmasın? Bugüne kadar yapılan sayısız denemede, çözümün Latin dilleri veya İbranice gibi dillerde arandığını ve her seferinde başarısızlıkla sonuçlandığını görüyoruz. Bu durum, beni rotayı Türkçe üzerine çevirmeye itti. Daha önce Türkçe olabileceğine dair yapılan çalışmaların ise bitki bilimi odaklı olduğunu ve bunların da başarısız olduğunu biliyoruz. Oysa el yazmasındaki kullanılan harf sayısı ve kelimelerdeki kök ve ek yapıları, Türk dilinin yapısına son derece uygun görünmektedir.
Bu iddiayı güçlendiren en önemli dayanak ise tarihin ta kendisidir. Voynich el yazmasının kaleme alındığı 1400'lü yılların başında Türkler neredeydi ve ne yapıyordu? Osmanlı İmparatorluğu, 1389'da I. Kosova Muharebesi ile Avrupa'daki hakimiyetini pekiştirmiş, 1390'lara gelindiğinde Balkanlar'ın önemli bir bölümünü kontrolüne almıştı. Ancak 1402'de her şey değişti. Anadolu'ya giren Timur, 28 Temmuz 1402'de Çubuk Ovası'nda Sultan Yıldırım Bayezid ile karşı karşıya geldi. Bu, dönemin en büyük iki ordusunun çarpışmasıydı ve Timur'un kesin zaferiyle sonuçlandı Sultan Bayezid esir düştü.
Bu zafer, Osmanlı için bir felaketin başlangıcı oldu. Timur, Bursa ve İzmir dahil Batı Anadolu'yu kontrolü altına alarak yıktığı Anadolu beyliklerini yeniden kurdu. Bu hamle, Osmanlı Devleti'ni parçalanmanın eşiğine getirdi ve 11 yıl sürecek olan Fetret Devri'ni başlattı. Bu kaos ortamı, Türklerin Balkanlar'daki ilerleyişini de geçici olarak durdurdu.
Yani, el yazmasının yazıldığı tarihler, Türkler için "savaş ve ölüm, yenilgi ve yıkımın olduğu bir zaman aralığıydı".
Böyle bir dönemde yaşayan bir Türk'ün ruh hali ve kültürel birikimi nasıldı? Şehirlerde Sünni İslam, medreseler, tekkeler ve camilerle sosyal hayatın merkezinde, devletin resmi ideolojisi konumundaydı. Ancak bu, resmin tamamı değildi. Özellikle kırsalda, göçebe Yörük ve Türkmen toplulukları arasında, İslam; eski Türk inançları ve gelenekleriyle harmanlanmış, senkretik bir yapıda yaşanıyordu. Alevilik-Bektaşilik gibi tasavvufi yorumlar bu yapının en güçlü örnekleriydi. Şamanik ritüeller, doğa kültleri (dağ, su, ağaç kutsallığı) ve Gök Tanrı inancının bazı unsurları, İslami terminoloji içinde varlığını güçlü bir şekilde sürdürüyordu.
İşte Voynich'i yazan kişi, böyle bir dünyada nefes alan biri olmalıdır. O, Anadolu toprağının bilgeliğini (Yunus Emre gibi), Türklerin kadim destan ruhunu (Dede Korkut gibi), İslam medeniyetinin entelektüel birikimini (Arapça üzerinden) ve Batı'nın rasyonel yapısını (Latin alfabesi üzerinden) kendi benliğinde birleştirmiş bir bilge olmalıdır.
Bu bilgenin temel çatışması ise, bildiklerini ve inandıklarını hem gizlemek hem de bir şekilde gelecek nesillere aktarmak arasındaki o ince çizgide yürümektir. Yarattığı bu özgün alfabe de tam olarak bu çatışmanın somut bir eseri olmalıdır.
Peki, bu bilge ne yazdı? Eğer içinde bulunduğu dönem bu kadar çalkantılıysa, yazdıklarının ne bitki bilimi ne de astroloji olması beklenir. Türkler için böylesi bir yıkım ve ölüm çağında , metnin bir kahramanlık hikayesi veya bir ağıt olduğunu düşünmek çok daha makuldür. Metne eşlik eden o tuhaf resimlerin ise bir süsleme, belki de bir cennet tasviri olduğunu düşünmek, neden uzaylıların yazdığı veya kıyamete bir mesaj olduğu gibi teorilerden daha mantıklı olmasın?
Çözüme giden yol şu soruyla başlar: 1400'lü yılların başında, Türk egemenliğindeki Anadolu’da olsak ve yeni bir alfabe oluşturmak istesek ne yaparız? Böyle bir girişimde bulunacak kişinin hem Osmanlı veya Uygur alfabesini hem de Latin dillerinden birini bilmesini bekleriz. Bu kişi veya kişiler, Eski Anadolu Türkçesi konuşuyor olmalıydı. O dönemde Türkçenin tüm yazım kuralları henüz tam olarak oturmamıştı; bu nedenle aynı sayfada dahi farklı kurallarla yazılmış olması muhtemeldir.
Ortaya çıkan sistem, bildikleri Arap alfabesi (örneğin, sesli harflerin yazılmaması alışkanlığı gibi ) ile Latin harflerinin etkileşiminden doğan karmaşık bir yapı olmalıdır. Belki de harfler tek bir sesten ziyade hece mantığında kurgulanmıştır. Bu teorideki en önemli sorun ise şive ve ağız farklılıkları olacaktır. Metni yazan kişi "ben" mi diyordu, "men" mi? "Koca" mı diyordu, "goca" mı? "c" ve "ç" sesleri için tek bir harf mi kullanılmıştı? Bu teoriyi doğrulamak, şüphesiz bir Eski Anadolu Türkçesi uzmanı olmadan çok zordur
İşte bu noktada, şu iddia ile yola çıkmayı öneriyorum: "Voynich El Yazması, 1400’lü yıllarda Anadolu’da konuşulan Türkçe ile yazılmış bir Alfabe denemesidir”
Bu iddiayı test etmek için öncelikle metnin transkripsiyonu, yani bilgisayarın okuyabileceği bir formata dönüştürülmesi gerekir. Bu işlem, el yazmasındaki her bir karakterin (glif) Latin alfabesindeki bir karşılığını belirlemeyi içerir. Bugüne kadar en yaygın kullanılan sistem, 1998'de René Zandbergen ve Gabriel Landini tarafından geliştirilen Avrupa Voynich Alfabesi (EVA) olmuştur. EVA, karakterleri görsel olarak benzediği Latin harfleriyle eşleştirir ve esnek yapısı nedeniyle "Genişletilebilir Voynich Alfabesi" olarak da adlandırılır. v101 veya Ceva-RM gibi başka sistemler de mevcuttur.
Ancak yaptığım incelemeler sonunda, bu sistemlerin Türkçe karakterlere uygun olmadığını fark ettim59. Bu nedenle, Türkçe karakterlere uygun ve bakılınca anlaşılma ihtimali olan yeni bir transkripsiyon sistemi oluşturdum ve buna KK1 adını verdim. Çalışmalarımı KK1 ile yapacağım.
Bu yeni sistemle, el yazmasında bir "Türkçe Kelime Avı" başlatalım62. İlk sayfanın ilk satırına (f1.r) bakalım.
Ceva transkripsiyonuyla satır şöyledir: “fachys.ykal.ar.ataiin.shol.shory.cthorys.y.kor.sholdy”.
İlk bakışta göze çarpan kelime "ata" oluyor. Buradan yola çıkarak bazı çıkarımlar yapalım. EVA "a" harfi 'a' okunsun, "t" harfi 't' okunsun. Satırın sonundaki "sholdy" kelimesi, "şu oldu" veya "şu olsun" diyor olabilir. O halde eva "sh" 'ş' olsun, "o" 'o' olsun, "l" 'l' olsun 71ve "d" de 'd' olsun.
Türkçede "b" harfi sık kullanılan bir harftir, ancak EVA transkripsiyonunda "b" nadirdir. Öte yandan EVA "f" sık geçen harflerdendir. Neden EVA "f" harfi 'b' sesi olmasın? Arapçadaki "elif" harfinin Türkçede hem 'a' hem de 'e' olabildiği gibi, EVA "a" da hem 'a' hem 'e' olabilir. Bu durumda "ar" kelimesi "er" olur.
Tüm bu yeni çıkarımlarla f1.r satırını tekrar yazalım79:
Orijinal transkripsiyon: “fachys.ykal.ar.ataiin.shol.shory.cthorys.y.kor.sholdy” 80Yeni okuma denemesi: BAchys yKAl ER ATAiin ŞUOL ŞORy cthORys İLE kOR ŞU OLDU 81(Burada EVA "y" harfini "ile" bağlacı olarak kurallaştırıyoruz).
Şimdi bu satıra anlamlı bir mana vermeye çalışalım:
“Bu acısıyla yıkılan er. Atam ne oldu şurada. Tören ile korunur şu olanlar.”
Bu ilk deneme, başka çıkarımları da beraberinde getiriyor: EVA "ch" 'c' veya 'ç' olabilir, "cth" 'T' olabilir, "iin" 'm' harfi olabilir ve "s" harfi 'z' sesi de verebilir.
Bu mantıkla devam ettiğimizde, ikinci satırda (f1.r /2) şu anlamı buluyoruz: “Zorla kar orayı Kam. Çatayım şu orasını arıyor, töre. Töre edene.”
Üçüncü satır (f1.r /3) : “Soyumdur şu öğütlü, orayı yıkayım şu olan töreyle düz ederim soyunu”
Dördüncü satır (f1.r /4) : “Soyum öte ulu ile, öte oraya söylete. Töre edeyim, okuyum, Oğan olayım.”
Beşinci satır (f1.r /5) : “soyum ile çoğalır törem, beylere beyim”
Ve altıncı satır (f1.r /6), tek bir kelimeden oluşur: “ydaraishy”, yani: “YAD ARAYIŞI” Anlamı: "Geçmişin, hatıranın veya kayıp olanın aranması"
Bu, yalnızca bir başlangıçtır. Ancak bu ilk kelime avı bile, Fetret Devri'nin kaosu içinde kaybolmuş bir bilgenin, soyunu, töresini ve atalarına olan bağlılığını gizli bir alfabeyle kayda geçirme çabasını gösteriyor olabilir. Voynich el yazmasını bir de bu gözle incelemeye ne dersiniz?
Kutlu Kaan ÖZAYTAÇ (07.10.2025 tarihli yazımdan)